Enes MALİKOĞLU
SORUŞTURMA
1. Şiir yazmaya ne zaman başladınız? Klasik şair sorusu olarak algılamayın lütfen bunu? Bir an var mı mesela? Bir gün İsmet Özel'in Yıkılma Sakın şiirini okurken bir ışık yanar ilham gelir ve evet! dersin alırsın ilk şiirini yazarsın? Var mı böyle bir başlangıç anı?
2.Çevreniz sizin şair olduğunuzu biliyor mu? mesela az çok edebiyat ortamında tanındığınızı falan. Belki anne-baba-eş biliyordur ama diğer akrabalar, okul-iş çevresi mesela nasıl tepki veriyorlar önemsiyorlar mı? Yoksa en son bildiği şair olan Mehmet Akif veya Nazım Hikmet'ten dizeler okuyup sana nasihat mi ediyor,"bu da şiir mi?" babında?
3.Bu soru biraz klişe evet itiraf edeyim ama insanların en merak ettiği soru bu! şairler de itiraf edemiyor ama bu soruya onlar da cevap vermeyi seviyor: Nasıl yazıyorsunuz? İlhama inanıyor musunuz mesela? Şaire göre acayip değişiyor bu Cahit Zarifoğlu inanmıyor mesela ilhama; her oturduğunda kağıdın başına bir şeyler yazabiliyor. Sizin yazmak için bir takıntınız var mı? Süt içmeden asla yazamam, İllaki Mozart dinlemem lazım ya da şu şairden bir kuple okumalıyım ki bir şeyler yazayım... Yoksa birden durup dururken vahiye benzer birşey mi geliyor sizi yazmaya iten?
4. Sizce Word'de şiir yazılır mı? Yoksa bilgisayar şiiri öldürür mü? Şiir hala kalem ve kağıt kullanarak mı yazılmalıdır?
Mustafa Celep:
1- Lise 2. sınıfta başladım. Ankara Muradiye Kolejinin yurdunda ilk şiirimi yazdım. Mekan önemli. Yatılı okuyorsun. Ana-babadan ıraktasın. Şunu belirtme gereği duyuyorum: Edebiyat hocam Taha Çağlaroğlu’nun şiir birikimimin gelişiminde başlangıç itibariyle tetikleyici işlevleri oldu. Ders kitaplarının yanında Zarifoğlu ve Karakoç’un kitaplarını okumamız için verirdi bize. Risale-i Nur talebesidir Taha Hocam. Sıkı bir Risale okuyucusu. Bu yıl içerisinde ‘Risale Estetiği’ adında kitabı yayınlandı. Üzerimdeki ciddi katkısını unutamam tabii. Rahmetli Babam ‘maya varsa ekmek kopar’ derdi. Mayayı sağlam kardı Taha Hoca. Risale sevgisi aşıladı; bu, şiirden de edebiyattan da daha önemli benim açımdan. Başlangıç anı yok. Yetimlerle dostluk kurduğum için şiir yazıyorum sanırım. Zihnimde fazla evirip çeviriyorum şiiri. ‘bu oldu’, veya ‘bu son şekli’ dediğim anda elim kaleme gidiyor. Sonrası işçilik. Şiirin beni fazlasıyla ağırlaştırdığını düşünüyorum. Yaşımdan daha olgunum mesela. Şiire aşırı ilgi zihni yıpratıyor. Denge üzere kurulmuş kainat. Dinimiz dengeyi esas alır. Hakikaten de her şeyin aşırısı zarar.
2- Gayet normal karşılıyorlar. Onların nazarında ‘kadrolu memur’ san işin garantiyse değme keyfine. Sanat- edebiyat, kitap-dergi dertleri yok. Olması da şart değil. Şiirim karşısındaki ilk tepkileri ‘biraz ağır olmuş’ oluyor. Şairlik bir üstünlük aracı değildir. Egon şişkinse benim gözümde hiçbir değerin yok. Şairlik hava atma – fiyaka uğraşı değil. Poz verme bana. Nasılsan öyle ol. Kibrin kabrini aydınlatacaksa devam et kibretmeye.
3- İlhama inanıyorum. İlhamla yazıyorum şiirimi. İlhamın dışındaki şiir çalışması yapıntılıkla maluldür. Şiiri bir nesne gibi görmenin bir yansımasıdır bu. Şiirin yaşayan organik bir varlık olduğunu düşünüyorum. Buysa ilhama daha yakın bir düşünüş biçimi. Yapıntılık çağımızın temel bir özelliği. Şiir doğası gereği yapıntılığı, yapmacığı kovalar, dışlar. İnsan ilişkilerinde olduğu gibi şiir uğraşında da ‘yapma çiçekler’ gibiyiz.
4- Bu da yukarıda cevapla birebir bağlantılı aslında. Kalemle yazıyorum. Ama neylersin ki tekniğin dünyasında yaşıyoruz. Bilgisayar şiiri öldürmüyor, ancak canlılığını, tazeliğini, hayatiyetini, ruhunu örseliyor diyebilirim. ‘Ruhu yok’ şiirlerden bıktık, hayatın şiirini okumak istiyoruz.
Yorumlar