Ana içeriğe atla

Kayıtlar

Nisan, 2010 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

SÖYLEŞİ / MUSTAFA CELEP

SERVER VAKFI EDEBİYAT ORTAMI 2009 ŞİİR ÖDÜLÜ 1.Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? 2.Şiir yazmayı tercih etmenizin en önemli gerekçesi nedir? 3.Sizi etkileyen şairler kimlerdir? 4.Para mı, iltifat mı, kabul görme mi? Ya da başka bir neden… Ödül almış olmanın karşılığı nedir sizce? 1-1979 Adapazarı doğumluyum. İlkokulu bitirdikten sonra hafızlık eğitimi için Avcılara gittim. Üsküdar Burhan Felek Lisesi mezunuyum. Üniversite eğitimimi Sosyal Bilgiler alanında 2005’te K.T.Ü. de tamamladım. Sakarya Pamukova’da ikamet ediyorum. Şiirlerimi ağırlıklı olarak Yediiklim, Kökler ve Kertenkele’de yayınladım. Bunun dışında yazdığım dergiler de oldu. Edebiyat Ortamı, İzdiham, Aşkar, Karayazı, Az Edebiyat ve Aşkın-e Hali gibi dergiler ürünlerimi değerlendirdiğim dergiler oldular. Bu güne kadar İkinci Yeni yoğunluklu okumalarım oldu daha çok. İçinde ‘yâr sesi’ olan metinleri daha fazla önemsiyorum. 2-Daha iyi insan olmak için şiir yazıyorum. Şiir benim açımdan insanlığıma yaptığı katkı

İLK ŞİİRLER'DEN / ''HOŞ GELİR BİZE ÖLÜM''

HOŞ GELİR BİZE ÖLÜM Ali Haydar Haksal’a Böylesi daha iyi, bu yaşamak çarşısında bu ölümsüz çocuklar Bu kadınlar üzünç yüklü sularda karanlık bir gemidir Serdümeni her kim ise yolculukların, yürünmeli diyorum Hayat acı rengiyle koyultulmuş bir yük değil, hoş gelir bize ölüm Ölüm sen ne derin, sen ne güzel bakıyorsun, aşk kadar soylu bu çocuklara Çarpık, aksayan bir şey değil seslenişin, dipte akan bir nehir Bir çocuk o nehre bakarak güzelleşir, kara-soylu bir şeydir Niçindi sormadın kuşlar da onun göklerinde derinlikli bir şeydir. Geçeriz yamacından al-kan içinde inleyerek geçeriz Bir adam bir kadınla ben çünkü bu şehirde çarpışarak büyüdüm Ölümdü onun solgun kanatlarına sığınan, ben çarparak büyüdüm Çarpışan bir ses oldum bahçesinde ölümün, dipdiri bir kök idim Yangınlardı çoğalan yüzümün perçeminde, o bakıştı, o sesti Kitaplardan kitaplara aktarılan bir harf ile dilimde Bitmeyen sözlerini heceledim ömrümün, aşk vardı çünkü o en soylu kelime Ben

İLK ŞİİRLER'DEN / ''CENK SONRASI SOLUKLANIŞ''

CENK SONRASI SOLUKLANIŞ Topuklarımda devlet kırıkları dağların renginden Sahte aşk adamları, gangsterler Yüzyıllık kat kat dürülmüş evler. Köklü yalvaç sözlerinden bir kaynak keşfederek Cenklerin içeriğinden kuşanarak zırhını Dipte yoğun yapıldı yolculuklar sersefil Ve silah ve ter ve köle tüccarı fabrikatörler Gizemsiz kadınların gömütünde kahramandılar Put yapımevi sahipleri, çağdaş yosmalar Barbar kavimler kovuldu şehirlerin göğünden Topuklarımda devlet kırıkları, toplu mezarlar Derinliksiz kızlar, çağlayan diri kadınlar Cenk isteyen ölüler çavlanı Ağrımdır Topuklarımdaki Karanlık bir yerlerde bir şeyler hatırlatan Ve koşarak çoğalan bir hayat akıntısında Habire gençliğine saldıran Kendini bulduran ne varsa bir kilise parkında Cinnetin yatağından uğultuyla geçen insanların Güllerin kıyısında bekleşmesidir (onca kan onca ter onca tortu ve batak) Bir çığlık olup sokulmasıdır kalabalığa Sancılı deniz cenklerinde boğuşmasıdır Sönük ka

İLK ŞİİRLER'DEN / ''BİR DAMAR''

BİR DAMAR Irmak boyu güzelliklerle çalkanıyor gençlik Yârin böğründen kanatlanan ihanet kuşlarının Sabaha varmadan biten bir şarkının ucunda Çağıltısı duyuluyor İltica edince ben Göklerin ağırlığından kurtuluyor bir çocuk Yarılıyor bir kadının duasından denizler Mezarlarda çoğalan o ateşten kadınlarla ritmik kalp atışlarını Çocukluk çağlarının çarkıyla kırıp Çarpıştırıyor Kundurası pörsük Denizin tokmaklarıyla sağır Şehrin savruk çehresinde bir damar buluyor kendine Kan taşı çocuk dansı… Sürgün kendine Batakhanelerden söküp getirdiği karanlık Rüşvet veriyor Bir kadın tutup ellerini denizlerin eliyle Yontmaya başlıyor Çağın tazyikinden kaçarak kurtulup Yüzünü bir harfin çağlayanına tutuyor Eklemyerlerinden üreyen bir aşkın çılgın uzantısında Şarkısı yarım kalıyor. (Mustafa Celep, Yedi İklim Dergisi, sayı: 125, Ağustos 2000)

İLK ŞİİRLER'DEN / ''YA KUŞLAR KONMAZSA ACILARIMA''

YA KUŞLAR KONMAZSA ACILARIMA Ölüme seyyar bir körfezin merdivenindeyim Sıkıca tutuyorum kalbimi ihanet etmesin diye çocuklar Ki bu şehirde yaşarsam yaşamak yaralar beni Kötürüm bir kadın gibi tutuklu kalırım geceye Yalımlanan bunca talandan sonra sana gelemem Biliyorum uyuyamam geceleri sen olmasan. Ölümün dibinde çürümeye meyyal Özenle kesiyorum yüzümdeki siğilleri Sen silahlara veda ederken çarmıhı hatırlıyorsun Yaz geçti bak, ince bir şarkıya başlıyor kuğular Sen git, çocuklar seni rüyada görmesin Sen silahlara veda derken çarmıhı hatırlıyorsun. Ya kuşlar konmazsa acılarıma ben n’aparım. ÇÜRÜR ÖPÜLMEZSE EĞER ÇOCUKLAR Dünyanın kıyısına sere serpe uzandım. Ağzımın kenarında kemik rengi bir kalkan Fışkırıp ruhumla tavan arasından sarkan hummalı yelpazede Aşka mekik dokuyan kaçakçının tavrıyla Şah damarım yırtılınca döşümde çakılı kaldım. Çürür öpülmezse eğer çocuklar İçi kan dolu bir bakraçta sunulur akşam Yurt ranzalarına ve l

SORUŞTURMA: 'KARŞILAŞMA' KAVRAMI

EPİĞİN VE DENEYSELİN SINIRLARINDA KARŞILAŞMA Şairin dünya ile karşılaşması bazen bir ‘hayret’ bazen de ‘şiddet’ biçiminde gerçekleşir. Şairin dile karşı gösterdiği şiddetle dünyaya karşı gösterdiği şiddet arasında koşutluk arayabiliriz. Bu koşutluk bizi, şairin aşılması-aşırılaştırılması-bir deney alanı olarak görülmesi gereken dile karşı tutumunun netlik kazanmasına, belli bir açıklığa kavuşturulmasına sevk edecek, bu yolda şairin dil tavrı gün ışığına kavuşacaktır. Dünyadan yara almış şiir yazarının dünyaya karşı gösterdiği şiddeti olumlayabiliriz. Burada olumlanması gereken bir diğer özellik de dilde yaratıcı deneylere girişmiş her şairin dünyaya karşı gösterdiği şiddetin meşruiyetidir. Dünya karşısında hayret eden şairi lirizm sınırları içinde görmemiz mümkün. Nahif bir şairdir bu. İncitmekten çekinir. Nezaket sahibidir. Dünya karşısında geri çekilmiş, hayretini gizleyememiştir. Oysa şiddet her zaman girişken şairlere has bir özelliktir. Dünyadan, dünyanın aldığı biçimden mem