Ana içeriğe atla

Mustafa Celep'in Çıkartması / Abdulkadir Akdemir



Mustafa Celep'in çıkartması
Ateş Bandosu isimli ilk kitabındaki ilk şiiri “Çıkartma” üzerinden Mustafa Celep şiirine genel bir bakışta bulunuyor.
18 Kasım 2009 Çarşamba 10:00
“Bu inadına direnişim beni güçlü kıl Tanrım
Güvendiğim bir şey değildir aklım” 
Mustafa Celep şiirini yaşayarak yazıyor. İlk kitabının bu ilk şiirinde bu “benim” diyor adeta. Bir çarpık düzenin, yalpalayan gidişatına sağlam bir karşı  çıkışın seslerini ulaştırıyor bize şair. Sırtını yasladığı  makamlar üstü kudretten ilham alarak doğru ve haklı davayı üstleniyor. Kendisinin fazlaca sahiplendiği bir sözle ifade etmeye çalışırsak; hayatın tam ortasında kendisiyle “cebelleşen” eşrefi mahlûkat ile yüz yüze kalmaktayız bu şiirler toplamında. 
Mustafa Celep, Ateş BandosuDinmeyenlerin dillenişi
Çağdaş zamanların kalemli ve yahut “uçan ayakkabılı” savaşçılarının siluetleri mısra başlarında, sayfa aralarında gözlerimize istikamet çizer gibidir.  Celep “ kendini kaybedip tekrar bulanın” kavgasını vermektedir. “Tanrı”dan istediklerini ne olduysa işte tüm bunlar yüzünden diyerek belgelendirmektedir. Evet, bunu da birçok örneğin yardımıyla yapmaktadır. “Cürmün kıskacından uzak tut, zehrinden zehrinden hayatın” mısrasından sonra “cebelleştiği” onca “dinmeyen yarayı” dillendirecektir. 
 “Beni dünyadan uzak tut, aydınlansın yüzüm bildiğim bir şeydir bu
Bu kan çarşıları, bu kısrak tekmeleyip durur topuklarımı
Bu yaşadıklarım, bu kireç rengi alnım, bu kavgam
Bu ihanetler, bu suçlar, bu cezalar, bu mantık, bu mahkemeler” 
Yer yer tekrarlar var
Şair ölmeden önce ne yapabilirimin derdindedir ve buram buram kazanma hırsı kokmaktadır. Hıncını kelimelerden almaya kalkan bir dünya mahkumu “dünyayı konuşurken” elbette sert olacaktır. 
Fakat şuna da değinelim ki Celep’in şiir dilinde önemli yeri olan tekrarlar aşırıya kaçmıştır. Sözüm ona “bu” yaklaşık 90 kere bir ismi işaret etmiştir. Bu denli örnek, sıkıcılığı doğurabiliyor. Dikkatli ve gerçek bir okurun ise muazzam bir makinede arka plandaki vidaların önemini fark etmesi kaçınılmazdır. Bunu burada keselim. 
Çıkartma
Mustafa Celep’in şiirinin orta yerine oturtabileceğimiz bir şiirdir “Çıkartma”. Hitabet ve etkileyici bulunma sınırlarını zorlayan tabirlerle karşılaşmak her şiiri için kaçınılmazdır. 
 “Bu koca koca şehirler ortasında sıkılganlığım” 

Ve yahut 
 “Ben buradayım dostum sense susuyorsun sarsılıyorum”
 “Secdelerdir beni serinleten bu solgun odalarda -otel odalarında-“ 
“Ben burada kara ıssız yalnızlığımla değilim
Değil sizin sinemalarınıza gitmek
Değil camekânlarınıza bakmak
Boştur bu dünya, değil inanmak inandıklarınıza” 
Bakınız bu reddediş bize sabrın sivrilmiş, bileylenmiş hali olan “gücü” gösteriyor. Şair içindeki konuşmak isteğiyle gerçeğin savunmasını sunuyor ve çoğunlukla yalnızlıktan bahsediyor. Tabi asıl yalnızlığın “Tanrı” ile birlikte olma manasına geldiğini bilerek yapıyor bunu. “Işık ışık bir adam “şeyler” içinde iken maddeye sırt çevirebilmiştir.”Değil sinemalarınıza gitmek / Değil camekânlarınıza bakmak / Değil inanmak inandıklarınıza” derken sebepler katında gerekçesini ise “Boştur bu dünya” diyerek dillendirebilmiştir. Teşhir çağının ve neon ışıklarıyla yıkanan sokakların, cilalanarak pazarlanan maddenin seli önünde bir bent girişimidir bu seyreylediğimiz. 
MUSTAFA CELEPÖlüm sonrası yas
Şahsi olarak mutluluk diyeceği ne varsa vazgeçmiştir Celep. Gülmeye, sevinmeye dair herhangi bir imgeyle karşılaşmamamızı “ölüm sonrası yas”a benzetiyoruz. Kaybedilen onca güzellik, garipliği İslam’ın, insanlığın vurdumduymazlığı ve bölük pörçük bakışlar. “Edirne’den Kars’a Sinop’tan Hatay’a böyle gelir böyle gitmez Türkiye’de”. 
 Şiiri böylece gümbür gümbür okurken; 
 “Bu kırık cam parçaları, bu çantalar bu burukluğum
Bu yorgunluk, bu bıkkınlık tel örgülerden
Bu çaresiz kalmaklığım kendimin ortasında” 
Mısraları ise okuru korkutacak bir çaresizlik sergilemektedir. Tüm söylenenler buraya kadar mıydı? Sorusuna gelip dayanmış gibi görünürken; 
 “Taşmak üzereyimdir bir taşkınlık çıkarmak ırmağın akışında” 
Mısrasıyla kökleriyle tutunmuş bulunduğu gerçeği daha sıkı tutup kaldırmıştır. 
Ve ellerini açmış, tüm sesini gökyüzüne çevirmiş şekliyle “Bir adam durup / Dolgun damarlarıyla / Dünyayı konuşuyor”. Arkasından da değil hem. Yüzüne yüzüne haykırıyor neyi var neyi yoksa dünyanın. “Bu çağda sözümü sakınmayacağım” diyen şairin sağlam durma çabalarını merak ve takdir ile izlemekteyiz. 
Ezcümle Mustafa Celep’te “Bu konuşmak isteği her daim serazat bir coşku olarak kalsın”. Biz de yeni ve güçlü şiirler bekleyelim savaşarak teslim aldığı kelimelerden.
Mustafa Celep, Ateş Bandosu, Ebabil yay. 1.Baskı

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden'', Mehmet Aycı, Dünyabizim

Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa Celep’i yazdı Mehmet Aycı.. Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir “katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim halde… Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var. Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini yükseltmesini andırıyor; sadece okurken… Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına, gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor. Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o kadar belli ki… Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi y...

''Şiirin direnişi'' / Ümit Aktaş

Ümit AKTAŞ umitaktas24@gmail.com Her  şeye rağmen şiir direnişini sürdürmekte ve o bu direnişini sürdürdükçe, “insan”ın direnişinin asla sona ermeyeceğine dair olan umudumuzu da kaybetmemekteyiz. Şiir çünkü, hakikate çağıran bir sesleniş olarak, her daim teyakkuz halinde olmamızı hatırlatacaktır bize; bir insan olmaklığımıza dair o basit gerçekliği duyurarak, zalimler ve baştan çıkarıcılara karşı uyararak. O zaman demekteyiz çok şükür, daha umudumuz sona ermedi, birileri o ilahi esintiyi duymakta; duymakta ve duyurmakta bildiklerini. Daha okurken ilk dizeleri çarpmaya başlamakta kalbimiz, tıpkı bir vahyin inişini duyarmış gibi ya da yağışını rahmetin. “Onurlu bir insana layık bir hayatı hak etmek için, bütün o zorlu geceleri bıkmadan usanmadan çalışarak geçirdim.” Antara’nın bu dizeleri kendisine okunduğunda, Peygamberimizin şöyle söylediği rivayet edilir: “Bir Arabın övülmesi bende hiçbir zaman onu görme arzusu uyandırmamıştı; ama vallahi bu şiirin yazarıyla buluşmak ve t...

Kalbimizde Bir Mevsim: Sakarya / Mustafa Nurullah Celep

Mustafa Nurullah CELEP* GEYVE’DEN PAMUKOVA’YA GÜRBÜZLEŞEN ÇOCUKLUK: İZLER, İZLEKLER, MEKÂNLAR Tohum bırakan lahuti eda: Umurbey’de ahşap evde çınlayan ezan sesleri Geyve, Sakarya’nın güneyine kurulmuş, Cumhuriyet tarihi içinde zamanın katı hükmüne direnen en köklü ilçelerinden biri. Anadolu’daki Türkleşme ve iskân girişimlerinden sonra bir müddet Bizans yönetiminde kalmış, Osmanlılar zamanında biz Türkler Geyve’yi ve ilçe yaşamını, eski ama manen eskimeyen yapıları ve anlamlı gelenekleriyle bir İslam beldesi olarak Cumhuriyete, Milli Mücadeleye ve bugüne dek devam ettirmişiz. Çocukluğumun Umurbey’ini Merhum Babamın İmamlık vazifesi gereği 10 yıl bu köyde yaşadım.         Bu köyde tanığı olduğum ve yaşadığım hatıralar bu gün de tazeliğini koruyor. Umurbey ilçeden 5 km uzaklıkta, civar köylere nazaran geniş bir vadiye kurulu, tarihi yapıları köhnemeye yüz tutmuş, nispeten kalabalık ve zengin bir köydü. Eli sıkı ama çalışkan köylül...