Ana içeriğe atla

Ateş Bandosu'ndan Cenk Marşları / Mustafa Uçurum



ATEŞ BANDOSU’NDAN CENK MARŞLARI

MUSTAFA UÇURUM


Gürültülü bir hayatımız var. Kendimize ne kadar sakinliği telkin etsek de yaşadığımız çağ kendini susmak bilmez bir koroya teslim etmiş durumda. Durmamız, konuşmamız, sevdamız bile yüksek bir perdeden seslenir oldu. Suskunluğu, sakinliği kaldıramayan zamanlar yaşıyoruz.
Şiirin zihne yaptığı ilk çağırışım; sakinliktir. Bu çağrışım özellikle günümüz şiirinde geçerliliğini yitirmeye başladı. Edebiyatımızın birçok döneminde şiirin yükselen sesini de duyduğumuz olmuştu ama günümüzde şairler bütün ezberleri bozan bir savaş hazırlığına girişmiş durumdalar.
Mustafa Celep, ilk kitabı Ateş Bandosu ile dergilerden sonra kitabıyla karşımızda. Kitabın isminden de anlaşılacağı gibi karşımızda sesini yükselten bir şair duruyor. Kitabın ilk şiiri “Çıkartma” ile şair amacını belli ediyor. “Tanrım, zincirlerimi çöz, aşka ışık olayım / Tanrım, göğsümü geniş kıl, konuşabileyim”
Şair, söyleyecek sözü olan kişidir. Şiiri ne kadar imgelerle dolu olsa da, üstü kapalı olsa da sözünü hedefe en isabetli gönderen kişidir. Mustafa Celep’in şiirlerinde her şey yerindedir ve şair sözünü dosdoğru dile getirmektedir. Çünkü şair teslim olması gerekene tam bir bağlılıkla yüz dönmüştür. “İşte kapındayım, köz oldum dirilt beni.”
Günümüz genç şairlerinin sık kullandıkları ve en çok eleştirildikleri şiirdeki tekrarlar, Mustafa Celep şiirinin en değişmezleri arasındadır. Şiirde tekrarlar yerinde kullanılmadığı zaman, şiiri boğan, ritmi bozan bir özellik olarak karşımıza çıkmakta. Ateş Bandosu’ndaki şiirlerde de tekrarlar göze çarpan en belirgin tekniklerden biri. Fakat şiiri boğmayan, ritmi kuvvetlendiren, şiirin temasını zihne işleten bir ustalıkla karşımızda durmakta. Kitabın ilk şiiri Çıkartma’da Mustafa Celep; “ben buradayım” seslenişini on bir kez yineliyor ama bu yinelemeler yerli yerinde olduğundan kulağı tırmalamıyor.
“Ben buradayım bir yere gitmiyorum
Ben buradayım ve size yalvarıyorum
Ben buradayım siz gidin ben gelmiyorum”

“Zatıyla bir adamın bir adama ettiği
Zatıyla bir kadının çocuklara ettiği
Zatıyla komutanın komut verdiği” (s.20)
Her şeyi kategorize etme alışkanlığı artık yakamıza iyice yapıştı. İnsanları, mekânları, çiçekleri, esen rüzgârı, geçip giden günleri gruplara ayırmadan duramıyoruz. Yeni yeni adlandırmalar yapar olduk. Yeni isimler icat ettik. Şiirimiz de bundan payını aldı. Günümüzün sesi yüksek şiirine neoepik dedik. Hatta neoepik şiir ve diğerleri diyecek kadar ileri gidenler bile oldu. Böyle bir sınıflandırmada Mustafa Celep’in şiirlerini illaki bir yere oturtacaksak, neoepik şiirin tanımının başköşesine koymamız gerekir. Bunu yaparken onun bir şiirinden yola çıkarak değil bütün şiirleri göz önüne alınarak bu adlandırma yapılmalı. Çünkü Mustafa Celep’in şiirleri sesi yüksek, direnci bilenmiş ve “konuştukça güzelleşen bir savaş şarkısıyım” diyen bir şiirdir. Onun şiirlerinde Ateş Bandoları, esrik atlar, hançerler, kahraman halklar, ehl-i kılıç” tam tekmil bir savaş için hazırdır. Direnişin, soylu bir başkaldırının dizelerden ayağa kalkmasıdır.
Şair yeni şeyler söylemek için yola düşendir. Eskinin tekrarı, kendinin tekrarı olan şiir günübirlik bir hevesten öteye gidemez. Mustafa Celep şiir poetikasını yine bir şiiriyle ortaya koyuyor. “Herkes gibi değil asaletten çatlayarak” şiiri onun poetik başkaldırısının şiiridir. Bu şiir ayrıca, bir poetikanın ortaya konmasının yanında şiir dünyasına da eleştiriler içeren bir şiirdir.
“Yeni bir şiir tarzı gerekli bu sarhoş akıntıya
Herkes gibi değil asaletten çatlayarak
Damar damar coşturup kanı bir davranış biçimi yani bir bakış bir karşılık olarak”
Ve şair görendir, görmesi gerekeni, en hassas olunması gerekene duyarlı olandır. Mustafa Celep Ortadoğu, Filistin, Amerika vurguları ile bu duyarlılığını şiirlerinde ortaya koymuş ve duyarsızlığa karşı duruşunu pekiştirmiştir.
“Kan revandı Ortadoğu atları yorgun düştü
Amerika! Amerika!
Kanlı güller gibiydi bakışın Ortadoğu’da
Kanlı güller gibiydi.”
“Filistin’de bir çocuk Filistin’de bir adam Filistin’de bir kadın kadınlar
Aklımın ortasında bir tomurcuk savaşmaya açıyordu Ortadoğu kan revan”
Mustafa Celep, Ateş Bandosu ile akıp giden düzeni bozmak için düştüğü notları bir koro halinde seslendirmiş ve meydanda olduğunu bir kez daha haykırmıştır. Bu ilk kitap gösteriyor ki, Mustafa Celep’in söyleyecek daha çok sözü olacaktır. Çünkü dünyanın düzeni ritmi bozuk şekilde akmaya devam ediyor.
“Ben o hançerden konuşmaya geldim
O yürüyüşe açılan şafak ne güzeldir koşmaya geldim.”

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden'', Mehmet Aycı, Dünyabizim

Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa Celep’i yazdı Mehmet Aycı.. Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir “katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim halde… Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var. Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini yükseltmesini andırıyor; sadece okurken… Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına, gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor. Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o kadar belli ki… Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi y...

''Şiirin direnişi'' / Ümit Aktaş

Ümit AKTAŞ umitaktas24@gmail.com Her  şeye rağmen şiir direnişini sürdürmekte ve o bu direnişini sürdürdükçe, “insan”ın direnişinin asla sona ermeyeceğine dair olan umudumuzu da kaybetmemekteyiz. Şiir çünkü, hakikate çağıran bir sesleniş olarak, her daim teyakkuz halinde olmamızı hatırlatacaktır bize; bir insan olmaklığımıza dair o basit gerçekliği duyurarak, zalimler ve baştan çıkarıcılara karşı uyararak. O zaman demekteyiz çok şükür, daha umudumuz sona ermedi, birileri o ilahi esintiyi duymakta; duymakta ve duyurmakta bildiklerini. Daha okurken ilk dizeleri çarpmaya başlamakta kalbimiz, tıpkı bir vahyin inişini duyarmış gibi ya da yağışını rahmetin. “Onurlu bir insana layık bir hayatı hak etmek için, bütün o zorlu geceleri bıkmadan usanmadan çalışarak geçirdim.” Antara’nın bu dizeleri kendisine okunduğunda, Peygamberimizin şöyle söylediği rivayet edilir: “Bir Arabın övülmesi bende hiçbir zaman onu görme arzusu uyandırmamıştı; ama vallahi bu şiirin yazarıyla buluşmak ve t...

Kalbimizde Bir Mevsim: Sakarya / Mustafa Nurullah Celep

Mustafa Nurullah CELEP* GEYVE’DEN PAMUKOVA’YA GÜRBÜZLEŞEN ÇOCUKLUK: İZLER, İZLEKLER, MEKÂNLAR Tohum bırakan lahuti eda: Umurbey’de ahşap evde çınlayan ezan sesleri Geyve, Sakarya’nın güneyine kurulmuş, Cumhuriyet tarihi içinde zamanın katı hükmüne direnen en köklü ilçelerinden biri. Anadolu’daki Türkleşme ve iskân girişimlerinden sonra bir müddet Bizans yönetiminde kalmış, Osmanlılar zamanında biz Türkler Geyve’yi ve ilçe yaşamını, eski ama manen eskimeyen yapıları ve anlamlı gelenekleriyle bir İslam beldesi olarak Cumhuriyete, Milli Mücadeleye ve bugüne dek devam ettirmişiz. Çocukluğumun Umurbey’ini Merhum Babamın İmamlık vazifesi gereği 10 yıl bu köyde yaşadım.         Bu köyde tanığı olduğum ve yaşadığım hatıralar bu gün de tazeliğini koruyor. Umurbey ilçeden 5 km uzaklıkta, civar köylere nazaran geniş bir vadiye kurulu, tarihi yapıları köhnemeye yüz tutmuş, nispeten kalabalık ve zengin bir köydü. Eli sıkı ama çalışkan köylül...