Ana içeriğe atla

İnsanı Aşan Kan / Bilal Can



İlk kitabı Ateş Bandosu ile okur karşısına şiirlerini toplu bir şekilde sunan Mustafa Celep bu kitabından sonra arayı soğutmadan İnsanı Aşan Kan ile tekrardan okurları selamladı. Ateş Bandosu’ndaki tarzını ve dilini değiştirmeden, yürüdüğü yola sadık kalarak devam eden Mustafa Celep kendi künhüne sadık bir yolcu olarak son dönem şairlerinden olup yeni eseriyle tekrardan şiirleri üzerine eğilme fırsatı verdi.

Ateş Bandosu 2007’de çıktığında ilk şiirinden son şiirine kadar yaşamın şiirde belirgin bir özne olarak nasıl durduğu sorusunu akla getiriyordu. Çıkartma şiiriyle başlayan kitap “Tanrım, zincirlerimi çöz, aşka ışık olayım/ Tanrım göğsümü geniş kıl, konuşabileyim” cümleleriyle bir çıkarımda bulunarak birinci tekil şahsına atıfla ilk önce “Beni konuştur, gönlümü konuştur, dilimi konuştur, gözyaşlarım konuşsun” diyerek ara ara tekrara düşerek - bir dervişin virdi gibi – bir iştiyakı, bir intikamı, bir düzensizliği, bir mutsuzluğu, dünyanın leke tutan bir şey olduğunu dillendiriyor.

Bir şair için önemli geçiş noktaları vardır. Bu noktalar onun şiirleri üzerinden gözlemlenebilir. Mustafa Celep için de bence bu nokta Çıkartma şiiridir. Ateş Bandosu eserindeki bu şiiri onun gündelik dilin şiirde nasıl durduğuna, şiirin gündelik dil içinde nasıl sağaltılıp güzelleştiğinin göstergesidir.

Taşmak üzereyimdir bir taşkınlık çıkartmak akışından
Rüzgarın esişinden söyle nereye kadar taşmak taş kesilmek bu
Ellerinden ellerinden konuşmak sesindeki duruluktan konuşmak
Dişliğiden dirim dirim çoğalan sevincinden işvenden dilinden 

konuşmak”

İnsanı Aşan Kan

Eser Mustafa Celep’in ikinci şiir kitabı olarak Okur Kitaplığından okuyucularla buluştu. Şair olabildiğince dünyadan çekimser, gerekirse dünyayla bilek güreşine bile girecek cümleleri ile ölüm-hayat arasında kısa dokunuşlarla okuru bu ikili arasında düşünmeye yöneltiyor. Her şiirinde bunu göremesek de kitabın yoğun bir biçimde bu duygu ve düşünceler içinde olduğu gözlemleniyor.

Şair olabildiğince dünyadan yararlanan ve dünyayı kendinde işleyen bir sanatçı olarak kelimelerini yine bu dünya üzerinde söyler. Sözü ezberde kılmak için yüreğindeki keskin harfleri daha iyi bileyendir şair. Şair kımıltısını duyduğu bir yürek hasarını en derin hissiyatıyla söyleyebilendir. Gözle görülen şeyin aslında sadece gözle görülebilen tarafından ibaret olmadığına dair kanaati çoktur.

İnsanlar dünyaya bakışı çeşitli şekilde ifade eder. Kimisi resimle etrafın rengini tuvaline işler, kimisi duyduğu sesleri müzik ile duyurmaya çalışır. Kimisi de kullandığı dilin anlamına dalarak hissedip, duyup, görüp, sezdiği hisleri, düşünceleri yine kelimelere değdirerek işler. Dünyanın günleri çoktur. Ama anları ise bu günlere göre daha azdır. Bu anları özel ve kimi zaman değerli, kimi zaman zor kılan günün o anında yaşanılan şeylerdir.

Mustafa Celep Şiirindeki “Ben” ve “Baba” İmgeleri

İnsanı Aşan Kan kitabında Mustafa Celep yoğun bir biçimde “ben” ve “baba” imgeleriyle işlemiş şiirlerini. Kitabın ilk şiiri Kitâbe şiirinde:

Ben bir ölünün kuyusundan ip çektim babamın ölüsüydü en son” (syf 9)
Bir ruhum kaldı yargılanacak
Beni yargılayın en insan tarafımdam
Beni yargılayın tanığı oldum çağın” (syf 10)

Ben upuuuuzun
Bir yolum insan ruhuna
Karmaşık ve çetrefil bir yolum ben” (syf 11)

Ben Akif’in ruhuna inandımsa kendime de inandım
Bir şey olsun ki kalkınsın ruhum” (syf 12)

gibi kısımlarda başlayan “ben” ve “baba” imgesi kitabın sonuna kadar devam etmektedir. Bu imgeler diğer şiirlerde de ara ara görülmektedir. Özellikle baba imgesinin şairde büyük bir yer edindiğini 1000x1000 şiiriyle görebiliriz.

Babamın 1000x1000 genişliğindeki kabrinden geliyorum
Babamın 1000x1000 büyüklüğündeki tutkusundan”

Son dönem şairleri arasında sağlam şiirlerle okur karşısına çıkan Mustafa Celep son kitabı İnsanı Aşan Kan eseriyle de şiiri doya doya okurlara aşılayarak bir anda tükenmeyen eserlere imza atmıştır.

İnsanı Aşan kan 
Mustafa Celep
Okur Kitaplığı
86 Sayfa



kaynak:  http://www.kitaphaber.com.tr/insani-asan-kan-mustafa-celep-k794.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden'', Mehmet Aycı, Dünyabizim

Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa Celep’i yazdı Mehmet Aycı.. Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir “katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim halde… Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var. Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini yükseltmesini andırıyor; sadece okurken… Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına, gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor. Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o kadar belli ki… Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi y...

''Şiirin direnişi'' / Ümit Aktaş

Ümit AKTAŞ umitaktas24@gmail.com Her  şeye rağmen şiir direnişini sürdürmekte ve o bu direnişini sürdürdükçe, “insan”ın direnişinin asla sona ermeyeceğine dair olan umudumuzu da kaybetmemekteyiz. Şiir çünkü, hakikate çağıran bir sesleniş olarak, her daim teyakkuz halinde olmamızı hatırlatacaktır bize; bir insan olmaklığımıza dair o basit gerçekliği duyurarak, zalimler ve baştan çıkarıcılara karşı uyararak. O zaman demekteyiz çok şükür, daha umudumuz sona ermedi, birileri o ilahi esintiyi duymakta; duymakta ve duyurmakta bildiklerini. Daha okurken ilk dizeleri çarpmaya başlamakta kalbimiz, tıpkı bir vahyin inişini duyarmış gibi ya da yağışını rahmetin. “Onurlu bir insana layık bir hayatı hak etmek için, bütün o zorlu geceleri bıkmadan usanmadan çalışarak geçirdim.” Antara’nın bu dizeleri kendisine okunduğunda, Peygamberimizin şöyle söylediği rivayet edilir: “Bir Arabın övülmesi bende hiçbir zaman onu görme arzusu uyandırmamıştı; ama vallahi bu şiirin yazarıyla buluşmak ve t...

Kalbimizde Bir Mevsim: Sakarya / Mustafa Nurullah Celep

Mustafa Nurullah CELEP* GEYVE’DEN PAMUKOVA’YA GÜRBÜZLEŞEN ÇOCUKLUK: İZLER, İZLEKLER, MEKÂNLAR Tohum bırakan lahuti eda: Umurbey’de ahşap evde çınlayan ezan sesleri Geyve, Sakarya’nın güneyine kurulmuş, Cumhuriyet tarihi içinde zamanın katı hükmüne direnen en köklü ilçelerinden biri. Anadolu’daki Türkleşme ve iskân girişimlerinden sonra bir müddet Bizans yönetiminde kalmış, Osmanlılar zamanında biz Türkler Geyve’yi ve ilçe yaşamını, eski ama manen eskimeyen yapıları ve anlamlı gelenekleriyle bir İslam beldesi olarak Cumhuriyete, Milli Mücadeleye ve bugüne dek devam ettirmişiz. Çocukluğumun Umurbey’ini Merhum Babamın İmamlık vazifesi gereği 10 yıl bu köyde yaşadım.         Bu köyde tanığı olduğum ve yaşadığım hatıralar bu gün de tazeliğini koruyor. Umurbey ilçeden 5 km uzaklıkta, civar köylere nazaran geniş bir vadiye kurulu, tarihi yapıları köhnemeye yüz tutmuş, nispeten kalabalık ve zengin bir köydü. Eli sıkı ama çalışkan köylül...