Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden
Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa
Celep’i yazdı Mehmet Aycı..
Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir
“katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim
halde…
Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var.
Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini
yükseltmesini andırıyor; sadece okurken…
Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına,
gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor.
Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o
kadar belli ki…
Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi yüzünü katlederek söylüyor şiirini, hadi bu yargımız
acımasızlık oldu diyelim, kendi yüzünü katledenlerin bu katletme halini, anını, tarihini şiirleştiriyor.
Yüzü şiirine ve dünyaya gülümserken dünya ve şiiri kendisine yüz ekşitiyor. Bu çatışmadan kaynaklanıyor
biraz da edebiyat namına yapıp ettikleri…
Gündelik hayatında, yürüyüşünde, duruşunda, çay içerken, bir sohbete kulak kesilirken, marketten ekmek
alırken, ekmeği poşete koyarken, poşeti masaya koyarken, masayı silerken, bu sıradan ve alışkın olduğu
işlerde bile çekingen bir ruh haline sahip… Olanca çekingenliğinin acısını şiirden çıkarıyor, yahut şiir ondan
çıkarıyor acıyı…
Az ve öz konuşuyor; kulak kesildiğinde az olmayan özü konuşuyor daha
çok…
Rol yapmıyor… Hayatın muhteşem bir rol olduğunun bilincinde… Yazının
ve yazgının suyuna gidenlerden…
Sevincinde ve öfkesinde seçici… Hoş, sevinci de öfkesi de yüzünün
umurunda değil; yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken
de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Gönlün hem zarfı hem aynası
olarak…
Mustafa Celep bu, şairimiz.
Sözün zülfüne keskin taraklar vuran kardeşimiz. Kendi zülfünün alnına
düştüğü ve tarak kullandığı görülmemiştir.
Muallim… Hayat bilgisini kitaplardan öğrenmeyenlerden… Ders
kitaplarının hayat bilgisi öğreteceğine inanmayanlardan…
Irmakta balıkları seyrederken gönlünü ve söyleyeceği yeni dizelerin vatanının sınırlarını düşünen adam…
Ateş Bandosu ve İnsanı Aşan Kan’da “katil”…
Sözü geri sardığında karıncayı ezmeyen, kan görünce kan tutacak kadar hassas bir kalp taşıyor.
Kalp taşkınlığı bilindik taşkınlıklarla tanımlanamaz.
Yüzü her an ölümle yüzleşmeye hazır…
Böyle biliriz.
Mehmet Aycı yazdı
Yorumlar