Ana içeriğe atla

''Şiirin direnişi'' / Ümit Aktaş


Ümit AKTAŞ
umitaktas24@gmail.com
Her şeye rağmen şiir direnişini sürdürmekte ve o bu direnişini sürdürdükçe, “insan”ın direnişinin asla sona ermeyeceğine dair olan umudumuzu da kaybetmemekteyiz. Şiir çünkü, hakikate çağıran bir sesleniş olarak, her daim teyakkuz halinde olmamızı hatırlatacaktır bize; bir insan olmaklığımıza dair o basit gerçekliği duyurarak, zalimler ve baştan çıkarıcılara karşı uyararak. O zaman demekteyiz çok şükür, daha umudumuz sona ermedi, birileri o ilahi esintiyi duymakta; duymakta ve duyurmakta bildiklerini. Daha okurken ilk dizeleri çarpmaya başlamakta kalbimiz, tıpkı bir vahyin inişini duyarmış gibi ya da yağışını rahmetin.

“Onurlu bir insana layık bir hayatı hak etmek için, bütün o zorlu geceleri bıkmadan usanmadan çalışarak geçirdim.” Antara’nın bu dizeleri kendisine okunduğunda, Peygamberimizin şöyle söylediği rivayet edilir: “Bir Arabın övülmesi bende hiçbir zaman onu görme arzusu uyandırmamıştı; ama vallahi bu şiirin yazarıyla buluşmak ve tanışmak isterdim.” (İslam Düşüncesi, İkbal, Külliyat Y.)

Şiirin poetikası üzerine de çalışmaları olan Cevat Akkanat, “Korku Islığı”nda (Lika Kitaplığı) nasıl da dile getirmekte o delişmen sevdalar gibi onurun ve direnişin şiirini; damarlarda zonklayan o serazad gençliği:

“bu günleri de gördük, ne mutlu bize diyeceğimizi sanmıyorlardı. “çökümleri yaşayacaksınız diyorlardı bizler için. Düşmanlarımızdı onlar ve tümü, böyle derken, isteklerini dile getiriyorlardı./bilmiyorlardı. (bitki bilim kitapları yoktu ve bilmiyorlardı çekirge parmağı gülümüzün varlığını.) bu yüzden de, çeneleri koparcasına bağırıyorlardı: çökümleri yaşayacaksınız!… biliyoruz unutmamamız gerekiyor geldiğimiz yoldaki ölenlerimizi ve unutmamamız gerekiyor sevgilim/utkumuzun temelinde kendimizi büyük meydanlarda asabilmeyi göze almış olmamız yatıyor, unutmamalıyız…/haydi bu günleri de gördük, ne mutlu bize.”

“ey eylem getiren güzellik/sürgit gül açılmışlık/doğru dünyası imgenin…”
“uçarı şiirlerimden seçtim aşk şarkılarımın sözlerini/tüm sanat dallarından salkım saçak dağlarca/aydınlatıcı-acısız ve gülüşlü-bilgi parlayan…”

Mustafa Celep ise “İnsanı Aşan Kan”da (Okur Kitaplığı) yeni bir insanı öğütlüyor bize; yeni oldukça yenilenmesi gereken ve direndikçe direnmesi, unutmaması yürüdüğü yolların büklümlerini:

“Ben aczimden fırtınalar kurarım direnç yüklü gemilerim yanaşıp/Konuşurum Akif gibi konuştuğumda enginlere tuzak kuranlara karşı/Bu kal’anın müdafaası bende coşkudur/Coşkunun atına biner ve uzanırım kıyısına insanın/Konuşurum Akif gibi konuştuğumda ama bu kal’a/Bu sert bakışlı erlerin diyarı bu kılıç ülkesi/Bu okyanus yürekli kadınların vatanı/Müteşebbis ruhların değil müteyakkız ruhlarındır.”

“Nedir aşkı karartan köleleştiren bu halkı nedir/Bu Protestan ahlaka, bu kancık adamlara/Çıkıp bunun hesabını teker teker soracağım/Şimdi gidip bir duruşmaya bir halk vuruşmasına hatta/Katılacağım kararmadan dinç bir yüzle burada…”

“Dedim yaşadım bunca acıyı dedim çalkantılıydım/Dedi çarpışan atlar gibi somut duyguların olsun/Dedim neymiş bu büyüler fallar yaşamsal değil bunlar/Dedim bi vuruşluk canı var/Dedim korkarım tanrı’dan bir aslanın yürüyüşü gibi kanımda/Dedim köklerim yarılıyor ortadan dedim bu da geçer ya hu!/Dedi çarpa çarpa ilerleyen bir şey olsun köklerini yarışın/Dedi yolların dedi caddelerin de somut olsun/Dedi kadınların somut olsun/Dedi kütür kütür yürüyen somut kadınların olsun/Dedim vatan somuttur/Dedi sağlam dur bir halk gibi/Karşısında düşmanın.”

Melek Arslanbenzer ise, “Metro’da Cuma Namazı”nda (Avangard Y.) şiire kadınca bir duyarlılığı eklemesi yanında, Fayrap çevresince sürdürülen neoepik şiir arayışlarına da önemli katlılarda bulunmakta:

“Putlar/Köprüler geçerim yağmurlu havalarda/Soğuktan bir kokuya sığınır geçerim/Paltoma sarınır geçerim desem de olurdu aslında/Ama bu sis bu toz duman bu yalnızlık bu şehir/Karanlıktan geçerim/ basar geçerim/Ayağım kayar kalkar geçerim/Tenezzülsüz geçerim…”

“Bir adım olsun soğuk olsun diyordum içimden/İntikam türkülerim vardı intikam mermilerim yoktu henüz/Olsun diyordum bir cephaneliğim/Silahlar taşıyayım sırtımda yahut kağnılarla/Dağlarım olsun dönebileceğim/Kardeşlerim sevebileceğim…”

Sadece direnişlerini sürdüren bu yürekli şairleri değil, aynı zamanda kapitalist piyasanın insan onurunu alçaltan koşullarına rağmen şiir kitaplarını basan ve şairleri cesaretlendiren bu yayınevlerini de kutluyorum.
(Milat, 19 Aralık 2011)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Söyle Sessizlik'', Kertenkele, Mustafa Celep

Mustafa CELEP KIRILGAN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE HÜZÜN: FATMA ŞENGİL SÜZER’İN SÖYLE SESSİZLİK ADLI ŞİİR KİTABI ÜZERİNE 71’liler Kuşağı içinde sessiz ve mütevekkil duruşu ile kendi inzivasında kırılgan dünya görüşü doğrultusunda, hüzün ve halleriyle iç içe şiirler yazıyor Fatma Şengil Süzer. Geçtiğimiz aylarda okuyucu karşısına çıkan, sessizliğine kırıklı yansımalar bırakan Söyle Sessizlik adlı Okur Kitaplığından yayınlanan Süzer’in söz konusu kitabı, hüzün içre lirik duygulanımsal bir yoğunluk içeren şiir toplamından oluşuyor. Söyle Sessizlik, şairin iç evreninin lirik bir dışavurumu niteliğinde. Nahif, kırılgan ve doğal bir ‘şiir benliği’ karşısındayız. Yapıntıdan uzak, yer yer masal atmosferini teneffüs ettiğimiz, tabiatın görüngüleri içinde kendiliğini belirginleştirme uğraşı veren, teknik açıdan kişileştirme ve benzetmelerle şiirsel özü destekler mahiyette ruhsal durumunu açığa çıkartan bir şiir dünyası bu. Biz bu yazımızda zihinsel yetimiz el verdiği müddetçe bu ...

SORUŞTURMA: 'KARŞILAŞMA' KAVRAMI

EPİĞİN VE DENEYSELİN SINIRLARINDA KARŞILAŞMA Şairin dünya ile karşılaşması bazen bir ‘hayret’ bazen de ‘şiddet’ biçiminde gerçekleşir. Şairin dile karşı gösterdiği şiddetle dünyaya karşı gösterdiği şiddet arasında koşutluk arayabiliriz. Bu koşutluk bizi, şairin aşılması-aşırılaştırılması-bir deney alanı olarak görülmesi gereken dile karşı tutumunun netlik kazanmasına, belli bir açıklığa kavuşturulmasına sevk edecek, bu yolda şairin dil tavrı gün ışığına kavuşacaktır. Dünyadan yara almış şiir yazarının dünyaya karşı gösterdiği şiddeti olumlayabiliriz. Burada olumlanması gereken bir diğer özellik de dilde yaratıcı deneylere girişmiş her şairin dünyaya karşı gösterdiği şiddetin meşruiyetidir. Dünya karşısında hayret eden şairi lirizm sınırları içinde görmemiz mümkün. Nahif bir şairdir bu. İncitmekten çekinir. Nezaket sahibidir. Dünya karşısında geri çekilmiş, hayretini gizleyememiştir. Oysa şiddet her zaman girişken şairlere has bir özelliktir. Dünyadan, dünyanın aldığı biçimden mem...

''Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden'', Mehmet Aycı, Dünyabizim

Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa Celep’i yazdı Mehmet Aycı.. Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir “katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim halde… Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var. Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini yükseltmesini andırıyor; sadece okurken… Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına, gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor. Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o kadar belli ki… Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi y...