Ana içeriğe atla

Duyarlı bir yüreği var, konuşkan bir şiiri / Ali Emre


Sözün, yazının, edebiyatın günümüzdeki önemli “emekçi”lerinden, değerli temsilcilerinden biriMustafa Celep. Duyarlı bir yüreği var. Konuşkan bir şiiri. Çalışkan bir kalemi. Eleştirinin, düşüncenin farklı evleklerinde salınan bir zihni.
Kimi zaman tek başına koşturarak, kimi zaman edebiyat eksenli bir dostluk öbeği kurarak -kıymetini belki ileride daha iyi anlayacağımız- süreğen bir inşa çabası içinde olduğunu görüyoruz onun. Son zamanlarda dergilerde daha az şiir yayımlıyor gibi görünse de eleştiriler yazmaya, büyük bir dikkat eşliğinde yakaladığı ayrıntıları paylaşmaya, poetik okumalarını zenginleştirmeye, kurduğu yahut yönetimini üstlendiği siteleri canlandırmaya, söyleşiler yapmaya, gözden kaçan kitapları, yazıları, şiirleri, isimleri bulup bizimle tanıştırmaya devam ediyor.
Bu haberde üzerinde duracağımız İnsanı Aşan Kan, 1979 doğumlu Mustafa Celep’in ikinci şiir kitabı. Okur Kitaplığı’nca yayımlanan 88 sayfalık kitapta 24 şiir yer alıyor.
Anlatımda, ben’in duyuşları, düşünceleri, öfkeleri, acıları daima baskınMustafa Celep
İlk kitabı Ateş Bandosu’na oranla, şiirinin üzerine sayısız tuğla koyduğunu, şiirini hem biçim hem de duyarlık ve tema yönünden fazlasıyla zenginleştirdiğini, güçlendirdiğini, çeperlerini genişlettiğini görüyoruz.
Günümüzün, tanık olduğumuz ya da bizzat içinde dönendiğimiz gerçekliğin, güncel insanlık durumlarının şiirini yazıyor Mustafa Celep. Geçmişten, tarihten derlediklerini, devşirdiklerini de bugünün içinde yoğurarak, yaşadığımız zamanın içinde dolaşıma sokarak paylaşıyor okuyucuyla.
Epik tarafı ağır basıyor bu kitaptaki şiirlerin. Okuyucusuna açık, arı duru ve yiğitçe bir dille seslenen, halkın ve inancın hizasından büsbütün ayrılmayan, genellikle yüksek sesle konuşan bir özne ile karşılaşıyor okuyucu. Anlatmaya, sayıp dökmeye, göstermeye, sorumluluk üstlenmeye, temsil bilincine, eleştirmeye düşkün şiirler bunlar. Anlatımda, ben’in duyuşları, düşünceleri, öfkeleri, acıları daima baskın. Direngenliğin, çok yönlü bir kavganın eşlik ettiği coşku ve heyecan, şiirlerin neredeyse tamamında başat öge olarak yer alıyor.
Yer yer pitoresk bir nitelik kazansa da dizeler yahut bölümler, daha çok tamamlanmış yargılarla, fiil cümleleriyle, birbirini tetikleyen tespit ve çağrışımlarla ilerliyor şiirlerde: “Ruhumu kalkındıran ne varsa konuşayım / Bende taşan iklime / Yeni bir ruh olayım
“Sonrakilerin Masalı” başlıklı şiirde geçen “Maya varsa, derdi babam, ekmek kopar çocuk büyür çocuk doyar” dizesi, kitabın özetini veren, şairin meramını özlü bir şekilde ortaya koyan bir dize olarak okunabilir.
“Yeni bir ses”in, ancak halkla birlikte tutuşturulabileceğine inancı tam
Aslında bir bağlısı olmakla mutlu olduğu inancın, bir ferdi olmakla gurur duyduğu mahallesinin, bir neferi olmakla kendini onardığı savaşımın sözcülüğünü yapıyor Mustafa Celep. Bir anlam dünyasının, bir değerler dizgesinin, bir inanç ikliminin savunusunu yapıyor, kavgasını veriyor. Bütün uzaklaşmalara, çarpıtmalara, oyunlara, kirlenmelere, kötülemelere rağmen bize hâlâ kimlik ve kişilik aşılayan, bize bir duruş ve ses kazandıran, bizi bir istikamet eşliğinde biçimlendirip yoğuran o “maya”nın üstüne titriyor; onun serüvenine ve savaşımına ait çeşitli pencereler sunuyor.
Yozlaşmadan, ihanetten ve kötülüğe kapılıp gitmekten uzak durmayı önemseyen bir özne konuşuyor şiirlerde. Maddeye tapmaktan uzak duruyor bu özne, Kur’an’ın gölgesinde yeşeren sözleri çivi gibi aklında tutuyor, bütün bozgunlara rağmen umudunu asla yitirmiyor, amaçsız kalabalıklara dalıp yitmemeye özen gösteriyor. İçtenlikle eleştirse de halkından da uzak düşmüyor; halkın arasında, içinde durarak söylüyor söyleyeceğini. “Yeni bir ses”in, ancak halkla birlikte tutuşturulabileceğine inancı tam. Bu sesin oluşturulmasında ve şiire taşınmasında zaman zamanSezai Karakoç’tan, Cahit Zarifoğlu’ndan, İsmet Özel’den ve Hakan Arslanbenzer’den esintiler taşındığı da söylenebilir.
İçtenlikle, coşkuyla yazıyor şiirlerini Mustafa Celep. Gür ve güçlü bir sesle fakat yukarıdan bakmadan, halkını küçümsemeden yazıyor. Tekrara düştüğü, sözü dağıttığı, gerilimi ve ritmi şiirin bütününe yaymakta zorlandığı yerler de var bazı şiirlerde. Daha özenli yazdığında, işçiliğe biraz daha dikkat ettiğinde bu tür sıkıntılar ortadan kalkacaktır elbette. Sağlam ve zinde bir duruşa, temiz ve berrak bir sese, daima çıngılar, ateşler çıkaran bir köke, mayaya, kumaşa, ocağa sahip zira. Bereketli ve bellek sahibi bir toprağın içinde yontuyor kalemini: “Anlatacağım yeniden nasıl düştüğünü toprağa/ Senin düşüşün toprağa güllerin devrilişi gibidir
Kaynak: Dünyabizim.com
http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=11523&q=mustafa+celep

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Söyle Sessizlik'', Kertenkele, Mustafa Celep

Mustafa CELEP KIRILGAN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE HÜZÜN: FATMA ŞENGİL SÜZER’İN SÖYLE SESSİZLİK ADLI ŞİİR KİTABI ÜZERİNE 71’liler Kuşağı içinde sessiz ve mütevekkil duruşu ile kendi inzivasında kırılgan dünya görüşü doğrultusunda, hüzün ve halleriyle iç içe şiirler yazıyor Fatma Şengil Süzer. Geçtiğimiz aylarda okuyucu karşısına çıkan, sessizliğine kırıklı yansımalar bırakan Söyle Sessizlik adlı Okur Kitaplığından yayınlanan Süzer’in söz konusu kitabı, hüzün içre lirik duygulanımsal bir yoğunluk içeren şiir toplamından oluşuyor. Söyle Sessizlik, şairin iç evreninin lirik bir dışavurumu niteliğinde. Nahif, kırılgan ve doğal bir ‘şiir benliği’ karşısındayız. Yapıntıdan uzak, yer yer masal atmosferini teneffüs ettiğimiz, tabiatın görüngüleri içinde kendiliğini belirginleştirme uğraşı veren, teknik açıdan kişileştirme ve benzetmelerle şiirsel özü destekler mahiyette ruhsal durumunu açığa çıkartan bir şiir dünyası bu. Biz bu yazımızda zihinsel yetimiz el verdiği müddetçe bu

SORUŞTURMA: 'KARŞILAŞMA' KAVRAMI

EPİĞİN VE DENEYSELİN SINIRLARINDA KARŞILAŞMA Şairin dünya ile karşılaşması bazen bir ‘hayret’ bazen de ‘şiddet’ biçiminde gerçekleşir. Şairin dile karşı gösterdiği şiddetle dünyaya karşı gösterdiği şiddet arasında koşutluk arayabiliriz. Bu koşutluk bizi, şairin aşılması-aşırılaştırılması-bir deney alanı olarak görülmesi gereken dile karşı tutumunun netlik kazanmasına, belli bir açıklığa kavuşturulmasına sevk edecek, bu yolda şairin dil tavrı gün ışığına kavuşacaktır. Dünyadan yara almış şiir yazarının dünyaya karşı gösterdiği şiddeti olumlayabiliriz. Burada olumlanması gereken bir diğer özellik de dilde yaratıcı deneylere girişmiş her şairin dünyaya karşı gösterdiği şiddetin meşruiyetidir. Dünya karşısında hayret eden şairi lirizm sınırları içinde görmemiz mümkün. Nahif bir şairdir bu. İncitmekten çekinir. Nezaket sahibidir. Dünya karşısında geri çekilmiş, hayretini gizleyememiştir. Oysa şiddet her zaman girişken şairlere has bir özelliktir. Dünyadan, dünyanın aldığı biçimden mem

Kalbimizde Bir Mevsim: Sakarya / Mustafa Nurullah Celep

Mustafa Nurullah CELEP* GEYVE’DEN PAMUKOVA’YA GÜRBÜZLEŞEN ÇOCUKLUK: İZLER, İZLEKLER, MEKÂNLAR Tohum bırakan lahuti eda: Umurbey’de ahşap evde çınlayan ezan sesleri Geyve, Sakarya’nın güneyine kurulmuş, Cumhuriyet tarihi içinde zamanın katı hükmüne direnen en köklü ilçelerinden biri. Anadolu’daki Türkleşme ve iskân girişimlerinden sonra bir müddet Bizans yönetiminde kalmış, Osmanlılar zamanında biz Türkler Geyve’yi ve ilçe yaşamını, eski ama manen eskimeyen yapıları ve anlamlı gelenekleriyle bir İslam beldesi olarak Cumhuriyete, Milli Mücadeleye ve bugüne dek devam ettirmişiz. Çocukluğumun Umurbey’ini Merhum Babamın İmamlık vazifesi gereği 10 yıl bu köyde yaşadım.         Bu köyde tanığı olduğum ve yaşadığım hatıralar bu gün de tazeliğini koruyor. Umurbey ilçeden 5 km uzaklıkta, civar köylere nazaran geniş bir vadiye kurulu, tarihi yapıları köhnemeye yüz tutmuş, nispeten kalabalık ve zengin bir köydü. Eli sıkı ama çalışkan köylülerdi Umurbeyliler. Derdimizi