Ana içeriğe atla

Mustafa Celep neyle mücadele ediyor / Ömer Yalçınova


Mustafa Celep her zaman ilgiyle takip ettiğim bir isim. 1979 doğumlu. Öyle olunca ayrı bir dikkat çekiciliği oluyor; çünkü 79-80 doğumlular arasında Mustafa Celep kadar ısrarlı, çalışkan, üretken ve azimli başka bir isim var mıdır bilmiyorum. Görebildiğim kadarıyla yok. Mustafa Celep her şeyden önce bu yönüyle öne çıkıyor. Yani yaşıtı şairlerin çekingenliği ve umutsuzluğu onda yok.
Mustafa Celep’i özel yapan asıl şey, verdiği mücadeledir
Mustafa Celep iki kitap yayımladı: Ateş Bandosu (2007, Ebabil y.) ve İnsanı Aşan Kan (2011, Okur Kitaplığı). Bunlar zamanında ve dolu dolu çıkmış kitaplar. Şunu söyleyebiliriz; aslında günümüz şiirinde ‘80 doğumlu şairler, az yazmıyor, yazmamış. Onlar yayımlamak, daha doğrusu kitaplaştırmak konusunda, önceki kuşağa göre daha yavaş, daha isteksiz ve atılımdan mahrum.Mustafa Celep, Ateş Bandosu
Oysa şu da biliniyor: 2000 Kuşağı ‘90 Kuşağı şairlerine nazaran daha hırslı ve öfkelidir fakat zannımca profesyonel bir iş çıkaramıyorlar. İradeli olmak, düzenli çalışmak, ne istediğini ve yaptığını bilmek 2000 Kuşağı’nın en büyük eksiği. Bir bakıma ‘90 Kuşağı kendilerini ve dünyayı değiştirmek istedikleri için şiir yazmışlar, bunu bilirler; o yüzden şiirlerini dergilerde yayımlamakla yetinmemişler, bir an evvel kitaplaştırmak yoluna gitmişler. Bu konuda ilginç bir yetenekleri var. Kitaplardan dolayı 2000 Kuşağı’nın dağınık görünmesine binaen ‘90 Kuşağı çok derli toplu ve bütünlüklü görünür.
Kitap yayımlama konusunda Mustafa Celep yaşıtı şairlerden ayrılır ve kendini belli eder. Ama onu özel yapan asıl şey, verdiği mücadeledir. O nelerle savaşır? 2000 Kuşağı’ndan birçok şairin kendini teslim ettiği, kurtulması gerektiğinden bile bihaber kaldığı bazı husus, durum ve etkilerle: kendi kendisiyle fazla uğraşmak, yalnızlığa kaçmak, kapalı konuşmak, gevelemek, bir türlü ne istediğini söyleyememek, bir biçim tutturamamak ve İsmet Özel etkisi. Celep bunlarla mücadele etmiş, son tahlilde kendini bunlara teslim etmemiştir diyebiliriz.
İnancını yaşayamayışın sancısıyla, nefretiyle, öfkesiyle ve ses yüksekliğiyle konuşur
Sanırım Celep’in muhatabına ulaşmak ve kendini göstermekten çekinmemesi, tüm bunlarla savaşmasına neden olmuş. Muhatabına ulaşmak, onda kendiyle verdiği amansız savaşın bir parçası haline gelmiş. Bu, onun için bir artı puandır ve Ateş Bandosu’ndan İnsanı Aşan Kan’a gelişinin de işaretlerini taşır.
Çünkü Mustafa Celep’in şiirlerinde kendisini görebilirsiniz. Fazlasıyla kendini işaret eder. Çağına kendi sesini, kaygılarını ve mücadelesini bir teklif olarak sunar. Çekingen olmayışı, sesinin yüksek çıkması, yer yer tekrara düşmesi de bununla ilgili. Mesela Ateş Bandosu’ndaki şiirleri başlıksız okuyun. Sanki bir uzun şiirin parçalarını okuyorsunuzdur. Birbirine o derece kenetlidirler ve farklılık arz etmezler. Aynı ses tonu, biçim ve ruh hali hakimdir, tüm şiirlere. Bunun temelinde, Celep’in harekete geçtiği fikrin ve inancın değişmemesi, çok kafa karışıklığıyla uğraşmaması, neyi tercih edeceğini bilmesi yatıyor. Nereye varmak istediğini biliyor ve görüyor. Ve fakat oraya varamıyor.
Mustafa Celep, İnsanı Aşan KanNet bir şey: Mustafa Celep’in kaygısı İslam’dır; Allah’a (cc) iyi bir kul, Hz. Muhammed’e (sav) iyi bir ümmet olmaktır. İnancını yaşayamayışın sancısıyla, nefretiyle, öfkesiyle ve ses yüksekliğiyle konuşur. Çünkü modernizm/Batılılaşmak/çağdaşlaşmak tarafından engellenmiştir. Özellikle Ateş Bandosu’nda, hedefine dönük yolculuğunu engelleyen şeylerle cebelleşir.
İsmet Özel’in etkisiyle mücadele ‘90 Kuşağı’nın da belirgin bir özelliğidir
Şehir, kadın, şehvet, insanların kaygısızlıkları, sekülerizm, Allah’ı (cc) unutturan şeyler… Mustafa Celep’in Ateş Bandosu, tüm bu şeylerden geçip, adım atmaya yeltendiği, yekindiği, azmettiği kitaptır. Onda “konuşma isteği” baskın. Söyleyecekleri vardır ve söyleyemiyordur.
Bu noktada İsmet Özel etkisinden söz edebiliriz. Her şair kendi sesiyle konuşmak ister. Bunun için de ustaların sesleriyle, biçimleriyle, hatta kelimeleri ve konularıyla mücadele etmek zorundadır. İsmet Özel’in etkisiyle mücadele ‘90 Kuşağı’nın da belirgin bir özelliğidir. Zaten 2000 Kuşağı ‘90 Kuşağı’ndan aldığı hızla bu mücadeleye girişmiş. Abartarak ve uç noktalara taşıyarak. Ateş Bandosu’nun üçte ikisi, şairin bu etkiden kurtulma çabasının ürünüdür.
Ateş Bandosu’nda “Kanat” şiirinden sonrası tamamen İsmet Özel ve Sezai Karakoç şiirini çağrıştırıyor. Fakat “Kanat”tan öncekilerde bu yok. Varsa da asgari düzeyde. Celep, “Kanat”ın önündeki şiirleri sanırım sonradan yazmış. Bunlar “Kanat”tan sonrakilere göre yeni şiirler. Demek ki Celep bir yerde artık bu etkiyi üzerinden atmış. Nasıl attığını söyledik: Abartarak, yer yer hamasete ve retoriğe kayma tehlikesini de göze alıp, bu etkiyi uç noktalara taşıyarak. Yeni bir söyleyişe açılmış. Ve şiire bu yeni söyleyişten devam etmiş. Ki devamında İnsanı Aşan Kan’ı yayımlar. Ayrıca Kanat’ın önündeki şiirler İnsanı Aşan Kan’ı müjdeliyor. Öyleyse Ateş Bandosu; biçim itibariyle İnsanı Aşan Kan’a gelmek için şairin harekete geçtiği, kendi sesini bulduğu ve terk ettiği bir noktadır da diyebiliriz.
Asıl İnsanı Aşan Kan’dan söz edecektik, kaldı. Bir dahaki sefere inşallah...
Kaynak: Dünyabizim.com
http://www.dunyabizim.com/index.php?aType=haber&ArticleID=10689&q=mustafa+celep

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

''Söyle Sessizlik'', Kertenkele, Mustafa Celep

Mustafa CELEP KIRILGAN DÜNYA GÖRÜŞÜ VE HÜZÜN: FATMA ŞENGİL SÜZER’İN SÖYLE SESSİZLİK ADLI ŞİİR KİTABI ÜZERİNE 71’liler Kuşağı içinde sessiz ve mütevekkil duruşu ile kendi inzivasında kırılgan dünya görüşü doğrultusunda, hüzün ve halleriyle iç içe şiirler yazıyor Fatma Şengil Süzer. Geçtiğimiz aylarda okuyucu karşısına çıkan, sessizliğine kırıklı yansımalar bırakan Söyle Sessizlik adlı Okur Kitaplığından yayınlanan Süzer’in söz konusu kitabı, hüzün içre lirik duygulanımsal bir yoğunluk içeren şiir toplamından oluşuyor. Söyle Sessizlik, şairin iç evreninin lirik bir dışavurumu niteliğinde. Nahif, kırılgan ve doğal bir ‘şiir benliği’ karşısındayız. Yapıntıdan uzak, yer yer masal atmosferini teneffüs ettiğimiz, tabiatın görüngüleri içinde kendiliğini belirginleştirme uğraşı veren, teknik açıdan kişileştirme ve benzetmelerle şiirsel özü destekler mahiyette ruhsal durumunu açığa çıkartan bir şiir dünyası bu. Biz bu yazımızda zihinsel yetimiz el verdiği müddetçe bu ...

SORUŞTURMA: 'KARŞILAŞMA' KAVRAMI

EPİĞİN VE DENEYSELİN SINIRLARINDA KARŞILAŞMA Şairin dünya ile karşılaşması bazen bir ‘hayret’ bazen de ‘şiddet’ biçiminde gerçekleşir. Şairin dile karşı gösterdiği şiddetle dünyaya karşı gösterdiği şiddet arasında koşutluk arayabiliriz. Bu koşutluk bizi, şairin aşılması-aşırılaştırılması-bir deney alanı olarak görülmesi gereken dile karşı tutumunun netlik kazanmasına, belli bir açıklığa kavuşturulmasına sevk edecek, bu yolda şairin dil tavrı gün ışığına kavuşacaktır. Dünyadan yara almış şiir yazarının dünyaya karşı gösterdiği şiddeti olumlayabiliriz. Burada olumlanması gereken bir diğer özellik de dilde yaratıcı deneylere girişmiş her şairin dünyaya karşı gösterdiği şiddetin meşruiyetidir. Dünya karşısında hayret eden şairi lirizm sınırları içinde görmemiz mümkün. Nahif bir şairdir bu. İncitmekten çekinir. Nezaket sahibidir. Dünya karşısında geri çekilmiş, hayretini gizleyememiştir. Oysa şiddet her zaman girişken şairlere has bir özelliktir. Dünyadan, dünyanın aldığı biçimden mem...

''Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden'', Mehmet Aycı, Dünyabizim

Yazının ve yazgının suyuna gidenlerden Yüzü o bildik, dokunaklı ve masum halini ruhu kanarken de çiçek çıkarırken de muhafaza ediyor. Mustafa Celep’i yazdı Mehmet Aycı.. Dünyada en usta polisiye filmlerden biri çekilecek, masum bir yüze, hatta masum ve dokunaklı yüze sahip bir “katil” başrol oyuncusuna ihtiyacımız var dense, benim aklıma o gelir; teklifimi kabul etmeyeceğini bildiğim halde… Temiz, düzdün ve dokunaklı bir yüzü var. Konuşurken sözcükler de yüzü gibi; temiz, düzgün ve dokunaklı… Şiir okurken, bir ırmağın gittikçe debisini yükseltmesini andırıyor; sadece okurken… Hafız olmasından olmalı; dizelerin nerede içe işleyeceğini, nerelerde sulara karışacağını, dağın doruklarına, gökyüzüne, bulutların üstüne nerede çıkacağını terbiye edilmiş bir dil ve dimağın tecrübesiyle biliyor. Tasarlayarak, zorlayarak değil, bir ayet sadeliğinde, kendiliğinden… Şiirinin sesini ayetlerin terbiye ettiği o kadar belli ki… Yüzü şiirinden uzakta… Katilliği de bundan… Kendi y...